3 Haziran 2008 Salı

Çocuk, Bayram ve Oruç

Oruç çocuğa
maddi değerlerin üzerinde manevi değerleri öğretir

BAYRAMLARI tanıyıp sevdikten sonraki yıllarda çocuklar oruçla da tanışır. Çocukların, her türlü yemek, meyve ve soğuk suların karşısında hiçbir maddi karşılık olmaksızın ve ummaksızın aç susuz kalmaları onlara, gözle görünen, elle tutulan maddi âlemi, yani maddi değerlerin, para ve rütbenin üstünde birtakım manevî değerlerin var olduğunu kabul ettirir. Böyle yetişen gençlerin kafalarında, madde üstü bir takım manevi değerler belirginleşir. Çünkü ne kendi ne de kendi gibi başkaları, ne para ne de başka menfaatler için aç kalmaktadır. Öyle ise paranın bile yaptıramayacağını yaptıran bu manevi güç, paradan ve onun gibi her şeyden yüksek, hem çok yüksektir. Böylece gençler paraya, şehvete tapmaz, değer vermez olurlar. Yani para için yaşamazlar. Onu gaye değil, vasıta kabul ederler.

Oruç çocuğa
hareketlerinden mesul
olacağını öğretir

ORUÇ sayesinde çocuklarımız hiç kimse yokken kendini gören ve bütün hareketlerini takip eden, fakat kendisinin göremediği bir varlığın mevcut olduğunu derk edince, bütün hareketlerinde tedbirli, temkinli olması gerektiğini, aksi takdirde yaptığı hareketlerden mesul olacağını da kavramaya başlar. Bu da çocukta kendi kendini kontrol altında tutma, yaptığı, daha doğrusu yapacağı bütün işlerde kendi kendini hesaba çekme alışkanlığını doğuracaktır. Böylece çocukta, her türlü maddi baskıdan uzak, sağlam bir şahsiyetin gelişmesi mümkün olacaktır. Yani, hareket ve faaliyetlerinde zahiren serbest, fakat aslında bir takım manevî müeyyidelere bağlı, onlara göre hareket eden insanlar olarak yetişeceklerdir.
Oruç çocuğu
yetişkin olmaya özendirir

ÇOCUKLARIN ve gençlerin oruç tutmaları, yani büyüklerin yaptığını yapmış olmaları, aynı zamanda, onları büyüklerin safına geçirecek ve diğer konularda da büyüklere benzeme arzusuyla hareketlerinde daha olgun, daha ağırbaşlı olmalarına sebep olacaktır. Böylece memleketin geleceği olan gençler, küçükten itibaren yaptıklarından mesul olma, sorumluluk hissiyle büyürler. Başka bir deyişle, yaptıkları her harekette ondan doğacak sonuçları düşünen, karşılaştığı müşkül meselelerde mensup olduğu dinin değer ölçülerine göre şahsen, kendi kendine karar verebilen insanlar olarak toplumdaki vazifelerine hazırlanırlar.

— Ali Murat Daryal, Dini Hayatın Psiko-sosyal Temelleri.

www.esetullah.com:alıntı

Çocuğuma Peygamberimi Anlatıyorum

Mehmet okuldan eve gelir. Annesi Mehmet’i kapıda karşılar. Büyük bir özlem öpücüğü kondurur yanağına. Mehmet okul kıyafetlerini çıkarıp ellerini yüzünü yıkadıktan sonra o gün kafasında çözemediği sorunu annesine sabırsızca yöneltir.
Anne bugün öğretmenim peygamberimizden anlattı. Ama peygamber ne demek anlamadım anlatır mısın?
Annesi gülerek „Tabii ki. Söyle bakalım öğretmeninizin görevi ne? Diye sordu.
Mehmet hiç düşünmeden“Bize çok şeyler öğretiyor. Okuma-yazma öğretiyor.
Anne: Işte peygamberlerde bize Allah’ın bizden yapmamızı istediği ve istemediği şeyleri bize bildiren öğretmenlerdir dedi.
Mehmet yuvarlak iri siyah gözlerini biraz daha açarak“Yani onlar da öğretmenler miydi? Diye sordu.
Annesi gözlerini içine bakarak“evet öyle diyebiliriz „dedi.
Mehmet “çok peygamber var mı?
Annesi oğluna biraz daha yakınlaşarak “hepsi öldüler. En son peygamberde...
Mehmet hemen atıldı “biliyorum biliyorum Hazreti Muhammet”
Anne: Aferin
Mehmet:Öğretmenim söyledi. Bir tane mi peygamber vardı?
Anne:Hayır Kur’an’da 25 tanesinin adı geçer ama daha da fazla olabilir.
Mehmet:Anne bana peygamberleri anlatsana
Anne:Elbette hazır mısın?
Mehmet: Evet
Anne: O zaman başlayalım bakalım, önce ilk peygamber…
Mehmet:Tamam
Anne:Bismillahirrahmanirrahim.
Çok ama çoook önce… Allah, melekleri, gökyüzünü, dünyayı ve dünyadaki bütün hayvan ve bitkileri yaratmış. Ama henüz daha insanları yaratmamış. Sonra istemiş ki akıllı işler yapan, düşünen bir varlık yaratayım da beni düşünsünler beni sevsinler, benim için güzel şeyler yapsınlar. Ben de onlara istedikleri her şeyi vereyim.
Mehmet:Allah’ı ben de çok seviyorum.
Anne: Allah ta sana hep güzel şeyler verecek.
Mehmet: Sonra…
Sonra Allah topraktan bize benzeyen ilk insanı yaratmış.
Cennette melekeler dışında bir de İblis adında birisi varmış. İblis kötü kalpli birisiymiş. Adem’ın yaratılmasından pek hoşlanmamış. Allah’ın topraktan yarattığı bu kimseyi içten içe kıskanmış. Adem’e her baktığında ondan nefret ediyormuş. Melekler ise Allah’ın yarattığı bu güzel ve akıllı varlıktan hoşlanmışlar ve Allah’a teşekkür etmişler.
Bütün melekler Allah’ın emrini seve seve yapmışlar ama İblis Allah’ın emrine karşı gelmiş ve ‘Ben onun önünde egilmem » demiş. Allah İblis’in bu sözü karşısında ‘Neden böyle yapıyorsun ? diye sormuş. İblis te ‘ama beni ondan daha büyüğüm’ demiş. Allah ona çok kızmış ‘Madem sözümü dinlemiyorsun o zaman ben de sana ceza vereceğim’ demiş.
İblis de ‘Allahım bana ceza vereceksin biliyorum ama cezalandırman önce senden bir şey istiyorum’ demiş. Allah da ‘Ne istiyorsun söyle’ İblis ‘Ben de Adem ve Havva’yı kandırmak istiyorum.’ Demiş. Allah ta ‘Eğer onlar da sana inanırlarsa onları da seninle beraber cezalandıracağım demiş.
Bundan sonra Allah, Adem yalnız kalmasın diye kendisi gibi topraktan olan Havva’yı yaratmış. Havva bir kadınmış. Allah, Adem ile Havva’ya demiş ki ‘Cennette kalın, yeyin için ama şu ağacın meyvesinden yemeyin.’ Böylece Adem ve Havva cennette mutlu mutlu yaşıyorlarmış.
Bir gün Adem ile Havva cennet bahçesinde dolaşırlarken yanlarına İblis gelir ve onlara
-Adem cennet güzel değil mi? diye sormuş. Adem de’Evet hem de çok güzel. İstediğimiz her şey var. Canımız ne isterse hemen melekler getiriyorlar’ demişler. İblis’Ama biliyor musun burada sonsuz kalamayacaksınız.’ Demiş. Adem babamız ‚Neden?’ diye sormuş. İblis içten içe gülerek ‚Çünkü öleceksiniz.’ Demiş. Adem ve Havva düşünmeye başlamışlar. Adem karısına bakarak’Havva ne dersin gerçekten ölecek miyiz. Ama ben ölmek istemiyorum. Hep yaşamak istiyorum. Sende istemez misin?’ diye sormuş. Havva da’Elbette ben de isterim ama Allah sakın bu meyveyi yemeyin dedi. Sonra kızmaz mı? demiş. Adem o günden sonra düşünmeye başlamış, ya İblis doğru söylüyorsa. Oh ne güzel sonsuza kadar cennette yaşayacağım. Yine bir gün cennette dolaşırken İblis ile karşılaşmışlar. İblis Adem’e’Yalan söylediğimi mi düşünüyorsun. Vallahi o meyveden yersen ölümsüz olacaksın demiş. Adem bir an durmuş ve ‚Yemin mi ediyorsun? Diye sormuş çünkü yalan yere yemin edilmeyeceğini biliyormuş. Ama İblis onları kandırmak için yalan yere yemin etmiş. Adem İblis’e inanmış…
Mehmet: Hayır anne inanmasın sonra Allah ona da ceza verecek.
Anne: Evet yavrum üzgünüm ama Adem ve karısı bu yemine inanmışlar ve de o meyveden alıp yemişler.
Mehmet: Allah görmüş mü?
Anne:Tabi ki Allah her şeyi görür. Adem’e’ Neden yasakladığım meyveden yedin diye sormuş. Adem çok utanmış çok üzülmüş ve ‚Allahım İblis yemin etti ona inandık. Demiş. Allah ta’Ama ben size demedim mi o yasak meyveden yemeyin diye ama siz ne yaptınız sözümü dinlemediniz. O zaman sizi de cezalandıracağım. Demiş. Her ikisine de çok kızmış. Adem ve Havva ağlamışlar, yalvarmışlar bir daha emrine karşı gelmeyeceklerine söz vermişler.
Mehmet: Anne çok üzülmüşler Allah affetti mi
Anne: Allah hep affetmeyi çok sever. Ama söyle bakalım Adem ile Havva cezayı hak ettiler mi?
Mehmet: Ama çok değil
Anne: Tamam Allah ta öyle yapmış ve Adem ve Havva’ya ‘Artık cennette kalamazsınız. Ama sizin için yarattığım dünyaya sizi gönderiyorum. Orada bir müddet kalacaksınız ve benim emirlerimi yaparsanız ben de sizi yeniden cennete alacağım demiş.
Mehmet: Şimdi biz de Allah’ın dediklerini yaparsak bizi de cennete alacak değil mi?
Anne:Elbette. Allah bize hem bu dünyayı hem de öbür dünyayı veriyor.
Mehmet: Ben Allah’ı çok seviyorum.
Anne: O da seni çok seviyor.
Mehmet: Sonra ne olmuş anne dünyada ne yaptılar?
Anne :Artık çok geç oldu. Yatma zamanı geldi. Kim bilir belki rüyanda Adem peygamberimizi görürsün.
Mehmet: İnşallah


Halime YILDIZ
ALINTI

ANNE BANA O'NU ANLAT

ANNE BANA O'NU ANLAT

Çocuk annesine dedi ki:
"Allah nasıl bir şeydir? O'nu bana anlatır mısın, anne?"
Anne çocuğunu kucakladı, öptü ve:
"Bana sarıl, sıkıca sarıl yavrum." dedi.
Çocuk kollarını açarak annesine sıkıca sarıldı. Anne:
"Şimdi ne hissediyorsun yavrum?" diye sordu çocuğuna.
"Seni çok sevdiğimi hissediyorum, anne!"
"Yavrum, işte Allah Celle Celaluhu da böyledir; O, sevilir, hissedilerek sevilir. Sevgi, avuçta değil ki, onu başkalarına verelim."

Çocuklukta, bir insanın ruh bahçesine sevgi tohumu ekilmemişse, o insanın hem kendisi mutsuz yaşayacak, hem de başkalarını mutsuz edecektir. Eğitim, herkese kıvamınca sevgi dağıtmaktır. Sevgi verdiğimiz insanları kendimize köle etmeye kalkışmamalıyız, çünkü sevgi toprak gibidir, tohumuna göre, ağaca dönüşür. Yeryüzündeki tüm farklılıklar, Allah Celle Celaluhunun âyetlerinden birer âyettir, bu farklılıkları idrak etmek, kul bilincine ulaşmaktır. Bu bilinci ancak sevgi doğurur. Çünkü sevginin girdiği gönülden, kin, tasını tarağını toplar ve çıkar. Sevmemekle aslında kendi zindanımızı oluşturmuş oluyoruz.

Yıllar önce, yaramaz mı yaramaz bir öğrencim vardı, İsmail. Sınıfta herkesi döver, okulun eşyalarını kırar, nasihatlerimize "bana mısın" demezdi. Bir gün, sınıftaki tüm çocuklara sordum:
"Çocuklar, büyüyünce ne olmak istiyorsunuz?" Herkesin cevabı farklıydı:
"Doktor, öğretmen, mühendis…" Sıra İsmail'e gelmişti. O zamana kadar yüzü hiç kızarmayan İsmail'in yüzü kızarmış, başı yere düşmüş ve titrek bir sesle:
"Ben aşçı olmak istiyorum, öğretmenim!" deyişi var ki, hiç sevilmediği sınıftaki tüm arkadaşlarının ve benim gözlerimizi yaşartmıştı, bu cevabı. Çünkü İsmail daha iki aylıkken, babaları bir cinayete kurban gitmiş, o yaşlı dede ve babaanne tarafından büyütülmüştü. Annesi de İsmail'i beşikte bırakarak evlenmişti, bir başkasıyla ve uzak diyarlara gitmişti. Hepimizin şaşkınlığı geçtikten sonra:
"Neden İsmail, niçin aşçı olmak istiyorsun?" dedim. Verdiği cevap onun da sınıfın da kurtuluşu olmuştu; çünkü İsmail, içindeki zehri boşaltmış ve rahatlamıştı.
"Ee, öğretmenim, şimdiye kadar bir sıcak çorba içemedim ki!" Ondan sonra bütün sınıf İsmail'e sevgi ve şefkatle yaklaştı; İsmail düzeldi. Ve dediğini yaptı, aşçı oldu, şimdi mutlu bir hayat yaşıyor.

İnsan, fıtrat bahçesini dengede tutabilirse, nefis, o bahçeye gübre olur. O bahçeyi dengede tutan İslâm'dır. İslâm'sız ne sevgi olur, ne hayat. Tebessümü sadaka olarak niteleyen bir dinin mensupları, hayatlarının tüm safhalarında tebessümü değil de, kin ve nefreti kuşanarak yola çıkıyorlarsa, karanlık uçurumlara doğru yuvarlanmaları kaçınılmaz olmaz mı?

Hayatımızı yönlendiren sevginin sebepleri, türleri var mıdır? Gönüllerimizi yoklayalım:
Her canlı önce kendi nefsini, zatını sever. Kişinin kendi kendini sevmesi demek, varlığının devamını sağlaması demektir ki, bu tabi-î bir şeydir. İnsan, varlığının devamını sevdiği gibi, varlığının kemalini de sever. Nedir o? Vücudunun organları, evlad–ü iyalı, yakınları, malı–mülküdür.
Sevmenin ikinci nedeni, ihsandır, iyiliktir. Çünkü "insan, ihsanın kuludur." Bununla ilgili olarak Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimizin çok hoş bir duası vardır.
"Allah'ım, kötü insanın, kalbimin kendisini seveceği bir iyiliği bana yapmasını nasip etme." Evet, iyiliğe karşı sevgi, zorunlu olarak doğar ve bunu yok etmek çoğu zaman elimizde değildir.
Sevginin üçüncüsü, sevdiğini zatından ötürü sevmektir. Yani herhangi bir iyiliğinden dolayı değil, zatından hoşlandığı için onu sevmektir. Gerçek sevgi budur. Güzeli tanımak da bir başka zevktir.
Mutlak sevginin Allah Celle Celaluhu olduğunu bilen insan, yalnızca O'nu sever. Aslında O'nu sevmekle mahlûkunu da sevmiş olur. Varlığa, kalbindeki Allah'ın nuruyla bakmayan insanın bakışından zehir damlar. Mü'min ise, Allah'ın nuruyla baktığı için, onun bakışında öldürücülük yok, olduruculuk vardır.

Mecnun'un içinde bulunduğu bir topluluğa doğru, çirkin mi çirkin bir köpek gelmektedir. Oradakiler, ellerine taşı alarak köpeği taşlamak isterler. Mecnun birden ayağa fırlar ve:
"Durun!" der. "Umulur ki bu köpek Leyla'nın mahallesinden geliyordur, onu taşlamayın." Orada bulunanlar:
"Leyla'nın mahallesinden geliyorsa, ne var bunda, köpek işte!" derler. Mecnun:
"Öyle demeyin, Leyla'nın gözü ona değmişse, bu köpek benim için çok mübarektir."
Ten sevgisine düşenler şehvet kanında boğuldular da, can sevgisini kuşananlar, kanatlanıp sonsuzluğa uçtular.
Can dostu, hediye olarak Yusuf'a ayna götürmüştü. Yusuf'a götürülecek en güzel hediye aynadan başka ne olabilirdi? Yusuf'u Yusuf'a sundu.
Can aynama düşendir, sevgili. "Beni âlemlerim almadı, ama mü'min kulumun kalbi aldı." diyen Rabbimiz değil midir? Mü'min, Rabbini kalbinde taşıyan insan! Mü'mine bakarken gözün kamaşmıyor, gönlün ürpermiyorsa, sen aynanı kırmışsın.

Ebû Cehil, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in de içinde bulunduğu bir topluluğa gelerek:
"Sen ne çirkin adamsın, seni hiç sevmiyorum ya Muhammed!" der. Resûlullah:
"Doğru söylüyorsun ey İbni Hişam!" diye karşılık verir ona. Biraz sonra Ebû Bekir (R.A) gelir huzura:
"Ya Resûl! Sen ne güzel insansın, seni çok seviyorum." demekten kendini alamaz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de:
"Doğru söylüyorsun, ey Ebû Bekir." diye mukabelede bulunur. O sırada orada bulunan ashab–ı kiram merakla:
"Bu ne iştir ya Resûl! Her ikisine de aynı cevabı verdiniz" derler. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Evet! Ben sizin aynanızım, bana bakan, orada kendini görür." diyerek olayı aydınlatıverir.

Yarın herkes sevgilisiyle dirilecektir. Düşünebiliyor muyuz, yanımızda kimler ve neler vardır? Gözünden ay damlatan, güneş doğuran, nice erler vardır. Güneşi, avuçlarının içinde donduran mâna, aşk ehli yanımızdan süzülüp giderken, onu tanımamak ne büyük gaflettir.
Öyleyse canını uçur yücelere. Bulutların üzerine yağmur olmadığını göreceksin, güneş sana hep gülecek.

Küçükken okuldan kaçıyordun, şimdi hayattan yani sevgiden kaçıyorsun. Hayattan sonsuzluğa açılan çok kapı vardır. Herkesin kapısı kendi sevgisince ve yeteneğincedir. Yusuf dostu, Yusuf'a ayna götürmüş. Hayatımızın, aynı zamanda aynamız olduğunu da biliyor muyuz? Yoksa senin aynanı, nefsinin nefesi buğulatmış mıdır? Bunun için mi göremiyorsun kendini?
Ayna yalnızca gözü olana sunulur, ayna sadece güzellere verilir.
"Anne, bana sevgiyi anlat!" diyen çocuk, sen adam olacaksın!

alıntıdır.

hareketli hepsi 1 resimleri








eren_ve_bar___hareketli.gif hareketli48.gif












alıntıdır

Daha Yeni Kayıtlar Önceki Kayıtlar Ana Sayfa

[Resim: hepsiiiiiiii3ro.gif]